Günışığı Projesi

Project Sunshine

Komplo teorileri genel olarak septikler için eğlencelidir, en azından gerçek olana kadar.

Bu sefer gerçeğe dönen bir komplo teorisini, “Project Sunshine” ı ele alalım.

Hiroşima ve Nagazaki’nin ardından ABD hükümeti, nükleer serpintinin insan vücudundaki etkilerini ölçmek için büyük bir çalışma başlattı.

Komplo teorisinin iddiası: Hükümet radyoaktif testler yapmak için ceset çalıyordu.

Gerçek : Hükümet, cesetlerin bir kısmını çalıyordu. Genç dokuya ihtiyaç duydukları için, yakın zamanda ölen bebekleri ve çocukları bulmak için dünya çapında bir ajan ağı oluşturdular ve sonra her biri 1500’den fazla yas tutan ailenin bildirimi veya izni olmadan örnekler ve hatta uzuvlar topladılar.

Dünya, Project Sunshine’ın korkunç bilim araştırmasına yarım yüzyıl sonra uyandı. Gelin beraber ne var ne yok bakalım :) .

18 Ocak 1955’te AEC(Atomik Enerji Komisyonu) komiseri Dr. Willard Libby analizinde, ellerinde insan numunelerinin bulunmamasından özellikle kullanılan numunelerin çocuklardan alınan numuneler olmamasından kaynaklanan serpinti etkisine ilişkin verilerin yetersiz olduğunu söyledi. Libby, “Onları nasıl elde edeceğimi bilmiyorum. Ancak onları almanın, özellikle de genç yaş grubundan, bunun çok öncelikli bir mesele olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden, insan örnekleri çoğu zaman çok önemli, ve eğer vücut ele geçirmenin iyi bir yolunu bilen birisi varsa, ülkesine gerçekten hizmet edeceklerdir.” dedi. Bu, sadece 500’ü analiz edilen 1.500’den fazla örnek toplanmasını sağladı. 1.500 örnek kadavranın çoğu bebekler ve onların küçük kollarıydı. Çoğu zaman ebeveynlerinin rızası veya bilgisi olmadan Avustralya’dan Avrupa’ya bir sürü ülkeden uzuvlar toplandı. Bir İngiliz gazetesinin, İngiliz bilim adamlarının çeşitli hastanelerden çocuk bedenleri topladıklarını ve vücut parçalarını Amerika Birleşik Devletleri’ne sevk ettiklerini bildirmesi üzerine başlatılan soruşturmaya göre, bir İngiliz annenin de ölü doğan bebeğin bacakları İngiliz doktorlar tarafından kesilmiş ve ne olduğunu öğrenmemesi için cenaze töreninde bebeğini giydirmesine dahi izin verilmemişti.

Akabinde, 1958’de Günışığı projesi Belçika’ya taşındı. Bilim adamları, daha önce Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da yapılanlardan biraz farklı testler yapmaya, insan kemikleri yerine tarımsal bölgelerdeki toprakları analiz ederek başladı. İki ana yöne yöneldiler: çevresel araştırmalar ve doğal ve kontrollü koşullar altında deneysel araştırmalar. Amaçları, Strontium-90(Stronsiyum, atom numarası 38 olan, gümüşümsü beyaz metalik katı bir elementtir. Son derece reaktiftir. 90 numaralı izotopu radyoaktiftir.)‘ın topraktaki etkisini görmenin yanı sıra, otlayan inek ve koyun gibi hayvanların süt ve etlerinin tüketilmesi sonucunda bu etkinin ne kadarının aktarıldığını görmekti. Araştırmacılar ayrıca, kirlenmiş ot ve mahsulün ne kadar iyi büyüdüğünü gözlemleyerek stronsiyum-90’ın doğrudan etkilerini araştırdılar.

1957 tarihli bir makalede, Chicago, Illinois Ulusal Süt Konseyi Sağlık Eğitimi Müdürü Dr. Whitlock, Stronsiyum-90’ın insanlar tarafından tüketilen inek sütündeki etkilerini tartışmaya açarak, Sr-90’ın etkilerinin saptanamayacağına karar verdi…

Sonsöz: Öncelikle okuduğunuz için teşekkürler. Burada gördüğünüz üzere bütün komplo teorileri paranoyak kişilerin kendi dünyalarında oluşturdukları saçmalıklardan ibaret değil. Bazen hükümetler halklarından -ne uğruna olursa olsun- bazı şeyleri gizlemek isterler. Bu gibi durumları kendi paranoyalarımızdan ayırt etmek neredeyse imkansızdır.

“Bu dünyanın problemi, zeki insanlar şüphelerle doluyken aptal insanların özgüvenle dolu olmasıdır.” -Charles Bukowski.