Bilinç Zehirlenmesi
Bilinç Zehirlenmesi
Bilmem kaç milyon yıllık evrende bunu okuyarak vakit kaybedeceğin nemli bir silisyum-demir karışımı ufak bir gezegende ortaya çıkan organik moleküller bütünüsün. Oluşan hücresel yapın , yıllarca süren evrim sırasında daha önceki atalarının çok küçük bir kısmına bahşedilen bir özelliğe sahip olmanı sağladı. Bilinç. Yıllarca seni yaratan daha büyük bir güç olduğuna inandıran , hayvansı özelliklerini baskılamana ve bilgiyi aktarmak için genlerden fazlasını kullanmanı sağlayan bu bilinç , bütün bu verdiklerinin karşılığında senden daha büyük birşey istedi. Farkında olmanı.
Dinmez bir susuzluk olan merak ile doğar insan. Her merak ettiğinde , her seferinde arzusu anlamaktır aslında. Nasıl çalıştığını , ortaya çıktığını ve en önemlisi neler yapabildiğini anlamaktır. Sınırlarını görmektir. Korkular bilinmezlikten gelir. Güç ise bilgiden. Yani aslında merak , insanın güce ve cesarete ulaşma çabası sonucu ortaya çıkan bir araçtır. Cevaplayabildiği sorular sorun değildir. Cevaplamak için araçlar üretebilecekleri de. Ancak iş cevaplayamadığı sorulara geldiğinde “kaybolur”. Merak , artık güce ulaşan yolda bir araçtan ziyade , sorun üreten bir makineye döner. Neden varım ? Neden farklıyım ? Benim gibi başkaları var mı ? Gibi soruları sorup kesin cevap alamadığında gördü ki , aslında her insanın kendince cevapları var. Farklı olan insanlarla karşılaştıkça , farklı düşünce ve cevapları gördükçe aslında ne kadar farklı ve bir o kadar da yakın olduklarını anlamaya başlayan bu primatlar , felsefe olarak adlandırılan yeni bir kavramın doğuşuna şahitlik ettiler. Verdiği cevaplar çoğunluk tarafından kabul edilenler filezofları ve peygamberleri , onlar da akımları ve dinleri oluşturdu.
Akabinde ruhsal acıyı hissettiler. Bilincin onlara getirmiş olduğu bu büyük külfet , farkında olmak artık basit doğal ve ilkel istekler ile yönetilen bir beyinden daha fazlasını istemekteydi. Ahlak , vicdan , etik , aşk, inanç gibi pek de alışık olmadığı kavramları kabul etmek ve onlarla baş etmek zorundaydı. Büyük bir kısmı yoksaymak istedi. Hazır olarak bulduklarına tamamiyle inandı ve yoluna devam etti. Çıkmaza geldiklerinde ise kaybolduklarının farkına vardılar. El siki ile gerdeğe girilmez derler ya , başka birinin düşünceleri ile yola çıkanlar da öylece kayboldular. Baş etmeye çabalayanlar ise yalnız bırakıldılar. Onlarca inanç savaşlarında verilen şehitler , büyük hâtiplerin kuklaları olduklarını ancak son nefeste kavrayabildiler. Bunu hissedenler ve görenler arasında bir kargaşa peydah oldu.Yadırganan yalnızların saflarına doğru gelmeye başladı , topluluğun çekirdeği sürülerden , yaban tarafından yutulmayı göze alan cesur kuklalar. Bir bir ipleri koptu kuklaların zamanla. Her kopan iple özgürlüğe bir adım yaklaşırken bir yandan da sendelediler her seferinde kuklalar. İpler bağlıyor ve kısıtlıyordu onları, ama saf kötülük değildi bu. Bilakis onları ayakta tutuyordu aynı prangalar , ipler. Ayağa kalkamayanlar af dileyip iplerini geri almak adına gittiler yine antik düşünce ve masallara tapanlara. Kalkmayı başaranlar ise artık ne kuklaydı ne de hayalbâz. Yaşadılar. Yaşlandılar. Unutulmaması gereken dersler ve öğütler yetim kaldı. Çocukları oldu ve çoğaldılar. Doğanlar..Arada kalanlar. Ne büyük kıyım ve değişimi gördüler , ne de tanrıların doğumlarını. Her türlü zehre sahiptiler. Bilinç zehrine eşlik edecek her zehre. Ancak asla olmadı bu zehirlenmeyi sonuna kadar dindirecek bir ilaç…